Öğrenmenin Dönüştürücü Gücü ve Görsel Araç Gereçlerin Rolü Bir eğitimci olarak her dersin başında aynı heyecanı hissederim: bir fikrin, bir kavramın ya da bir hikâyenin bir öğrencinin zihninde yeni bir ışık yakma ihtimali. Öğrenme, insanın kendini ve dünyayı yeniden kurduğu bir süreçtir. Ancak bu süreçte kullanılan yöntemler, öğrenmenin derinliğini ve kalıcılığını belirler. Görsel araç gereçler tam da bu noktada devreye girer — soyut bilgiyi somutlaştıran, dikkat dağıtan karmaşayı anlamlı bir düzene dönüştüren sessiz rehberlerdir. Görsel Araç Gereçler Nelerdir? Görsel araç gereçler, öğrenme sürecinde bilgiyi görsel yollarla aktarmaya yardımcı olan materyallerdir. Bu araçlar, gözle algılanabilir nitelikte oldukları için öğrenmeyi destekler, pekiştirir…
6 YorumKategori: Makaleler
Göreceli Olmak Ne Demek? Felsefi ve Sosyolojik Bir Bakış Toplumsal yapıların karmaşıklığını çözmeye çalışan bir araştırmacı olarak, bazen kendimi insanların dünyayı ne kadar farklı algıladıklarını anlamaya çalışırken buluyorum. Bir olayı izleyen iki birey, aynı sahneden bambaşka sonuçlara varabiliyor. İşte tam da bu noktada “göreceli olmak” kavramı devreye giriyor. Görecelilik, yalnızca fiziksel bir dünyanın değil, sosyal yaşamın da temel ilkelerinden biridir. Felsefede olduğu kadar sosyolojide de, gerçekliğin mutlak değil, algıya ve bağlama bağlı olduğunu hatırlatır bize. Felsefede Görecelilik: Gerçek Tek Değil, Çokludur Felsefede görecelilik, “gerçek” kavramının öznel ve değişken olduğu düşüncesine dayanır. Yani, bir şeyin doğru, güzel ya da ahlaki olup…
6 YorumKelimenin Ağırlığı: Edebiyatta ve Düşüncede Gravite Yöntemi Giriş: Sözün Kütlesi, Anlamın Çekimi Bir kelime, bazen bir yıldızın kütlesi kadar yoğun, bazen bir düş kadar hafiftir. Gravite yöntemi denildiğinde akla gelen yalnızca fiziksel bir çekim yasası değildir; edebiyatın derin katmanlarında bu kavram, anlamın ağırlığına işaret eder. Her sözcük, bir metinde diğer kelimeleri, imgeleri, duyguları kendine çeker; her anlatı, kendi çekim alanını yaratır. Tıpkı bir gezegenin etrafında dönen uydular gibi, metnin parçaları da bu çekim kuvvetiyle bir bütün oluşturur. Gravite Yöntemi Nedir? Gravite yöntemi, yüzeyde görünen anlamların ötesine geçerek, metnin kendi içsel ağırlığını analiz eden bir yaklaşım olarak tanımlanabilir. Bu yöntem, bir…
Yorum BırakGravite petrol nedir? API gravitesiyle ham petrolün “hafiflik–ağırlık” hikâyesi Gravite petrol ifadesi günlük dilde çoğu zaman petrolün “yoğunluğu”nu anlatmak için kullanılır; teknik olarak kast edilen şey API gravitesidir. API gravitesi, bir petrol sıvısının suya göre ne kadar hafif ya da ağır olduğunu gösteren boyutsuz bir ölçektir. 10° API’nin üzerindeki sıvılar sudan hafiftir ve yüzer; 10° API’nin altındakiler sudan ağırdır ve batar. Formül basitçe özgül ağırlıktan (specific gravity) türetilir: °API = (141.5/SG) − 131.5. Bu yüzden °API büyüdükçe sıvı “hafifler”. :contentReference[oaicite:0]{index=0} Tarihsel arka plan: Baumé’den API ölçeğine Petrol endüstrisinin ortak dili hâline gelen bu ölçek, kökenini 18. yüzyılda sıvıların özgül ağırlığını…
Yorum Bırakİkidebir Nasıl Yazılır? Dilin En Komik Sınavı: Ayrı mı, Bitişik mi? Bazı kelimeler vardır, insanı hem güldürür hem düşündürür. “İkidebir nasıl yazılır?” sorusu da onlardan biri. Cümleye sığmaz, kahve sohbetine taşar. Düşünün: bir arkadaşınız size mesaj atıyor, “Sen de ikide bir yazım hatası yapıyorsun.” İşte o an duraksarsınız — hata yazımda mı, ilişkide mi? Bu yazıda dilbilgisiyle biraz dalga geçeceğiz, ama ciddiyetle gülmeye de varız. Öncelikle, Kural Ne Diyor? Türk Dil Kurumu diyor ki: “İkidebir” bitişik yazılır. Çünkü “sıklıkla, sürekli, aralıklarla” anlamında bir zarf görevindedir. Yani “İkide bir arıyor” değil, “İkidebir arıyor” dememiz gerekir. Ama dürüst olalım: çoğumuz bu kuralı…
Yorum Bırak1 Metre Granit Kaç Para? Gücün Dayanıklılığı Üzerine Siyasal Bir Analiz Bir siyaset bilimci masasında oturur, önündeki notlara bakar ve düşünür: “Güç, sadece bir otorite meselesi değil, dayanıklılığın ölçüsüdür.” Bu düşünceyle, gözlerini mimari yapılarda sıkça gördüğümüz bir malzemeye, granite çevirir. Çünkü granit, yalnızca bir taş değildir; iktidarın, kurumların ve ideolojilerin metaforudur. Peki, “1 metre granit kaç para?” sorusu sadece ekonomik bir hesaplama mı, yoksa siyasal bir gerçeğin ifadesi midir? Granit ve İktidarın Maddi Temeli Granit, doğanın en sert, en kalıcı maddelerinden biridir. Tıpkı güçlü bir devlet gibi, kolay şekil almaz ama bir kez biçimlendiğinde uzun süre dayanır. Bu yüzden sarayların…
Yorum Bırak0.25 Miyop Nasıl Görür? Görmenin Felsefi Derinliklerinde Bir Yolculuk Bir filozofun gözünden bakıldığında, “0.25 miyop nasıl görür?” sorusu yalnızca optik bir sorgulama değildir; aynı zamanda algının sınırlarını, bilginin doğasını ve varlığın görünürlüğünü tartışmaya açar. Çünkü görmek, yalnızca gözle değil, bilinçle olur. Hafif bir bulanıklık —tıpkı 0.25 miyop bir gözün yaşadığı kadar— bazen hakikatin doğasında zaten vardır. Belki de insanın görevi, bu bulanıklığı yok etmek değil, onun içinden anlamı seçebilmektir. Epistemoloji: Bilginin Netliği mi, Algının Gerçeği mi? Epistemolojik olarak, 0.25 miyopluk bilgiye olan küçük ama anlamlı bir mesafedir. Göz, uzağı hafifçe bulanık görür; tıpkı zihnin karmaşık bir olguyu tam olarak kavrayamaması…
8 YorumGöçük Düzeltme İz Kalır mı? Gücün, İktidarın ve Toplumun Anatomisi Bir siyaset bilimci için toplum, her daim bir “düzenin yeniden inşası” laboratuvarıdır. Devletler, krizler, devrimler ya da reformlar; hepsi bir tür “göçük düzeltme” çabasıdır. Fakat her düzeltme girişimi, bir iz bırakır. Çünkü güç, yalnızca inşa etmez; aynı zamanda biçim verir, bastırır ve yeniden üretir. Siyaset sahnesinde “göçük düzeltme”, yalnızca fiziksel bir onarım değil, meşruiyetin yeniden kurulması anlamına gelir. İktidar, çöken düzenin altından çıkan boşluğu doldurmak ister. Ancak soru şudur: Her düzeltmeden sonra aynı kalabilir miyiz? Yoksa her müdahale, kolektif hafızada kalıcı bir iz mi bırakır? İktidar ve Göçüğün Doğası: Yıkımın…
8 YorumGlikozit Nedir Tıp? Tarihsel ve Tıbbi Bir Yolculuk Tarihin koridorlarında yürürken, insanın bitkilere, doğaya ve şifaya duyduğu merakı görmezden gelmek imkânsızdır. Bir tarihçi gözüyle bakıldığında, tıbbın gelişim süreci yalnızca hastalıkların tedavi edilmesiyle değil, aynı zamanda toplumların doğayla kurduğu ilişkinin de aynasıdır. Glikozitler, bu yolculukta önemli bir kırılma noktasını temsil eder. Onları yalnızca kimyasal bileşikler olarak görmek, tarihsel bağlamı eksik okumak olur. Çünkü glikozitlerin keşfi, insanlığın doğadan öğrenme çabasının ve modern bilimin doğuşunun bir göstergesidir. Glikozitlerin Tarihsel Kökeni Glikozit, en basit tanımıyla bir şeker (çoğunlukla glikoz) molekülünün başka bir organik bileşiğe bağlanmasıyla oluşan bileşiktir. Ancak bu basit tanımın ardında, yüzyıllar boyunca…
8 YorumBazen bir hikâye paylaşmak ister insan; öyle sıradan bir bilgi aktarmak değil de, içine duygusunu katmak, yaşanmış ya da yaşanabilirmiş gibi hissettirmek ister. Bugün sizlerle gökyüzüne doğru çıkan bir uçağın hikâyesini paylaşmak istiyorum. Çünkü hepimizin içinde biraz merak vardır: “Uçak kaç km havaya çıkar?” diye. İşte bu merakı, farklı bakış açılarıyla harmanlayarak anlatacağım. Bir Yolculuğun Başlangıcı Ali, çözüm odaklı ve stratejik düşünmeyi seven bir adamdı. Ona göre her şeyin matematiği, her şeyin mantığı vardı. Uçakların gökyüzünde nasıl yükseldiğini de, kaç kilometreye kadar çıktığını da bilmek onun için bir çözüm bulmaktı. Zeynep ise bambaşka biriydi. Empatik ve ilişkisel yaklaşımıyla, her bilgiyi…
4 Yorum